Paylaş
Önemli şeyler anlatıyor. Değerli tespitlerde bulunuyor. Keşke bir yerlerde yazıyor olsa, keşke daha çok konuşuyor olsa...
30 Mart’ta sence ne değişecek?
Aslında seçimden önce değişmesi gereken şeyler vardı. Erdoğan’ın üslubu, tavrı çoktan değişmiş olmalıydı! Ama nerdeee? Tamam, sandık çok önemli. Fakat demokrasi bundan ibaret değil. 2014 yılındayız, hâlâ yalansız, korkusuz, temiz, umutlu, net bir seçime gidemiyoruz. “Bu, bir kurtuluş savaşı!” diyorlar. İyi de ‘kurtulunca’ ne olacak? Mahremiyete saldıranlar ile şaibe altındaki bir ekip arasında seçim yapmak mı demokrasi...
CHP alternatif olabilir mi peki?
Bence hayır! CHP genellikle AK Parti’yi taklit ediyor zaten. Erdoğan tek adam rolü oynamasaydı, her şey daha kolay olurdu. Yanında hiç kimse yok. Mesela, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı kimse tanımıyor hâlâ. Çünkü gölgede kaldı. Kendi kadrosuyla arası açık bir lider var karşımızda. Şu anda yalnızca hiç soru sormayan gazetecilerin ve seçmenlerin lideri konumunda...
Sen mesela ne sorardın, neleri merak ediyorsun?...
Valla, ortada binlerce soru var! Benim cevabını merak ettiğim soru şu: Başbakan’ın oğlu, Türkiye’nin en üzgün insanı oldu. Haysiyeti paramparça oldu. Kendi evladını mutlu edemeyen biri, başkalarının çocuklarını nasıl mutlu edecek? Böyle bir lider Anadolu’daki çocuklara hakiki bir sevinç ulaştırabilir mi? Kötü babalar, çocuklarını kendi malları gibi görürler. Kendilerini, çocuklarının sahibi sanırlar. Kendi çocuğunu kahreden bir baba, kaybeder. Başbakan geçen ay Devlet Bahçeli’ye, “Sen ailenin kadir kıymetini bilmezsin. Çünkü anne olmak, baba olmak ayrı bir şey” dedi. Bahçeli’nin çocuğu olsaydı ve onunla yaptığı konuşmalar internete düşseydi, acaba ne olurdu...
Ne olurdu...
Deniz Baykal ve MHP’li üç milletvekilinin kasetleri yayınlandığında Başbakan, “Bu özel hayat değil, genel, genel!” diye meydanlarda bağırmıştı. Utançtan boğulacak gibi olduk. Onlarınki belki kusurdu, ayıptı, uygunsuzdu fakat gizliydi. Ama orada asıl suç, özel hayata saldırıydı. Şimdi, işte milletçe bir dizi suçu, yine suç niteliği taşıyan yöntemlerle öğreniyoruz! Milyonlarca insan her gün yeni çıkan tapeyi konuşuyor: Başbakan gerçekten oğluna “düşman” dedi mi mesela? Ama şurası kesin, Erdoğan mitinglerde, hayatını kaybetmiş çocukları “terörist” ilan ediyor!
TWITTER’I YASAKLADI
BiR TEK KENDi GiREMiYOR DiYE!
Tapelerin montaj olduğuna inanmıyor musun?...
Tape yayınlayanlara zerre kadar saygı duymuyorum. Tümüyle gayrimeşru. Suç. Fakat ortaya çıkan manzara da dehşet verici. Bilimsel ve hukuki çözüm yolları arayan yok. Onun yerine Twitter’ı yasaklıyorlar. Bu da kuşkuları çoğaltıyor. Gençler dalga geçiyor. “Twitter’ı yasakladı, bir tek kendi giremiyor!” diye. Google DNS’ini yasaklayan ilk ülke olduk. İnternet kullanmayanların lideri oldu Erdoğan...
Cemaat’in, binlerce insanın telefonlarını dinlediğini düşünüyor musun?
Bu, Cemaat’in İslam’la, insanlıkla, uygarlıkla hiçbir ilgisi olmadığı anlamına gelir. Fethullah Gülen, geçen sene bir konuşmasında, “İstihbarata özel önem verilmeli” dediğinde çok şaşırmıştım. Cemaat, CIA’nın güdümünde mi? Gülen, ajanlara rapor veriyor mu? Bunları bilmiyorum. Fakat Cemaat de, kalıbının cemaati değilmiş gibi görünüyor...
Doğruları yanlış yöntemlerle öğreniyoruz, haklısın! Peki ne yapılmalı?
Demokratik, hukuki, bilimsel çözümler aranmalı tabii ki. Suç var, suçlular yok! Kayıt var, analiz yok! Seçim var, seçilmeye değer kimse yok! Şu günlerde herkesin çenesini tutması bekleniyor. Sesini kes, sandığa git, her şeyin en doğrusunu bilen, en güçlü, en karizmatik liderimize oy ver! Olur mu böyle şey!? Meğer kimilerinin Allah’tan tek isteği milyon dolarlarmış. Duaları bu! “İnşallah, elhamdülillah” kelimeleri eşliğinde, Allah lafzı eşliğinde rüşvet pazarlığı yapıyorlarmış. Ben bu dualara amin demiyorum! Öbür beyefendinin bedduasına da amin demiyorum!
Hükümeti de, Cemaat’i de, CHP’yi de eleştiriyorsun. Peki çözüm?...
Demokrat, gelişmiş bir Türkiye istiyorlar mı? Çamlıca’ya cami yapmak her şeyi çözer mi? Sarıgül’ün zekâsına, insafına mı kalacağız? Gizli, kanunsuz dinlemelerin, şantajların dünyasında mı yaşayacağız? Tüm bunların başsorumlusu Erdoğan’dır. Tek adamlığı seçti. Ve yapayalnız kaldı. Türkiye’yi kurtarmaya çalıştığını söylüyor, fakat kendini kurtarmaktan daha büyük bir zafer kazanabilecek mi, ondan da emin değilim. Olan, gene bize, gençlerimize, çocuklarımıza oluyor. Bilinçsiz, vicdansız kimselerin yalanları bizi boğuyor...
Bu dönemin romanı yazılsa...
Bu dönemin romanı yazılsa kahramanları sence kim olurdu?
Hiç şüphesiz Berkin Elvan’ın, Burakcan’ın ve Ahmet Küçüktağ’ın babası! Fehmi Koru, Gezi olayları sırasında, “Başbakan bir baba gibi, iyi niyetle davranıyor” yazmıştı. Fehmi Bey, Başbakan’ı baba gibi görebilir. Ama asıl “baba” Berkin Elvan’ın, Burakcan’ın ve Ahmet’in babalarıdır. O babalar, Charles Dickens’ın ‘Büyük Umutlar’ romanındaki babaya benziyorlar. İham alıyor, çok şey öğreniyor ve onları seviyoruz. Evlatlarını cennete uğurlamış o yoksul babaların sözleri, binlerce saatlik nutku solda sıfır bıraktı...
Peki Erdoğan bir roman kahramanı olsaydı, nasıl biri olurdu?
Joe Eszterhas’ın “Yumruk” romanındaki Johnny Kovak gibi. Yoksul ve iyi kalpli bir gençken, sendika lideri olur ve durumu trajik bir hal alır. Kosinski’nin “Bir Yerde” adlı romanındaki Bay Şans’a da benziyor. Başbakan’ın durumunda, göze görünmeyen acıklı bir tespit da şu: Erdoğan gibi, mütevazı ailelerden gelen, dindar, bir sürü hevesi kursağında kalmış, fakat bir şekilde okuyup memur olmuş, tüccar olmuş milyonlarca insan var. Şimdi, Erdoğan’ın şahsında, onların da benlik imgesi çöküyor...
Fethullah Gülen hangi roman kahramanına benziyor?
Onu gerçekten bilmiyorum. Öyle bir roman yazılmadı sanırım!
Paylaş